باسمه سبحانه وبه نستعين

اللهم صل وسلم وبارك على سيدنا محمد وعلى آله وأصحابه بعدد أوراق الأشجار وأمواج البحار وقطرات الأمطار

تسبح له السماوات السبع والأرض ومن فيهن وإن من شيء إلا يسبح بحمده ولكن لا تفقهون تسبيحهم إنه كان حليما غفورا

سلام الله ورحمته وبركاته عليكم وعلى إخوانكم ما دام الملوان وتعاقب العصران وما دام القمران واستقبال الفرقدان


Serdar kılıç

Welcome to my little corner


Şamlı Hafız Tevfik Ağabey’s Recounting of The Writing of The Risale-i Nur

In Barla, during the very first instances of the writing of the Risale-i Nur, one of Ustad’s scribes, Şamlı Hafız Tevfik Ağabey, recounts:

“When the pieces were beginning to be written, our Ustad would focus his eye on a single point. he would stare at it with immense focus… he would say ‘write, my brother, write…’. he would speak fast so I would write fast. Because he knew I was a cigarette addict, he would sometimes say: ‘Keceli, go chase the flies and come back’. I used to smoke a lot. I would go far away from Ustad, hide behind stones and smoke a cigarette. I would clear my head, and come back to write once more. He would speak very fast and I would have to write very fast. Sometimes Ustad would be laying down and suddenly get up, shaking. He would say: ‘My brother, get the pen and paper, write’. He would focus his vision on a single point. He would repeatedly say ‘write, my brother, write’. He would speak a very clear Turkish, and I would write it fast. When he said ‘the veil has lowered, my brother’, even his speech would be hard to make out and understand. (…) Sometimes, I wouldn’t be able to re-scribe a piece in an entire day that we wrote in half an hour. Sometimes I would re-scribe a piece written in one hour in the span of days. (…) Sometimes I would say, ‘Ustad, your voice is very low and muted, could you speak a little louder?’. Sometimes I would listen to Ustad’s voice with him outside my vision. Then I would lift my head and see Ustad (in a state as if) among the clouds. (…) One day in Karakavak, whilst the Risale-i Nur was being copied, we were writing the hashiyas. Ustad heatedly said ‘this part should have been in red ink(marking its importance). In that moment I saw the the black ink on the page turn red. We finished the hashiya, and the ink turned black once more.”

Original:

Barla’da ilk dönem Risale-i Nurlar’ın yazılışında Üstad’ın kâ tip-lerinden olan ŞamlıHafız Tevfik Ağabey diyor ki:

“Eserler yazılmaya başlarken, Üstadımız belirli bir noktaya gözünü dikerdi. Bir noktaya bakar, alnışişerdi… ‘Yaz kardeşim yaz…’ derdi. Süratli söylerdi, ben de süratli yazardım. Sigara tiryakisi olduğumu bildiği için bazen, ‘Keçeli, git sinekleri kovala gel.’ derdi. Ben çok sigara içiyordum. Üstad’dan uzak bir yere gider, taşların arkasında sigaramı içerdim. Kafamı düzel-tir gelirdim, tekrar yazmaya başlardık. Çok süratli söyler ben de çok süratli yazardım. Bazen Üstadımız yatarken titreyerek kalkardı. ‘Karde-şim, kâğıdı kalemi al, yaz.’ derdi. Gözünü bir noktaya dikerdi. ‘Yaz kar-deşim.’ der devamlı ‘Yaz.’ diye söylerdi. Çok fasih bir Türkçe konuşur-du. Ben de süratle yazardım. ‘Perde indi kardeşim.’ deyince konuşmasıbile zor anlaşılırdı. (…) Bazen, yarım saatte, bir saatte yazdığımız eseri bir günde temize çekemezdim. Bazı vakit bir saatte yazdığımız bir ese-ri birkaç günde yazardım. (…) Bazen ‘Üstadım, sesin az gelmeye baş-ladı; biraz pek (yüksek) söylesen olmaz mı?’ derdim. Bazen Üstad’ın sesini duyuyorum, fakat kendisini göremiyordum. Sonra başımı kaldı-rıp bir baktığımda bulutların arasında görüyordum Üstad’ı. (…) Bir gün Karakavak’ta Risale-i Nur telif edilip yazılırken hâşiye yazıyorduk. Üstad ‘Buranın kırmızı olması lâzımdı.’ diye hiddet etti. Aynı siyah mürekkep, kırmızı oldu. Hâşiye bitti, mürekkep tekrar siyah oldu.”