My dear honorable brother…
Since you know that you are ready to face each and every trouble befalling Islam; news which enlivens our own passion and fervor, then listen closely:
Your duty: To collect roses amongst thorns. Your feet bare, they will sting. Your hands uncovered, they will bite. For this you will rejoice!
You will bring into your ranks the little Musa’s raised in Pharaoh’s cradle. They will beat you for this. Because you speak, they will throw you in dungeons. For this you will rejoice!
If exiled to the desert, you will grow a tree with your blood. If exiled to the poles, you will grow plants with your body heat. There will be those who despise such greenery. They will burn and destroy. This you will watch patiently!
If thrown into dark dungeons, you will offer light. If you witness rusted hearts, you will offer hope. If you face a heart bereft of Iman, you will offer Nur. Your offerings will be declared a crime, punished with imprisonment. For this you will be ever thankful!
You will part from mother, lover, and life. You will cling to the Qur’an with heart and essence. You will be an ocean in a drop, a typhoon in a breath. Just to write down your troubles, your skin will be parchment and your blood ink. If they do not allow you to meet anyone, you will become Majnun wandering the deserts. You will search for the seekers of Nur as if looking for Layla. If you fail to find any, you will not despair!
If ranks and fortunes are offered, you will forget your own self…
If you get caught in a storm of lies and accusations, you will abandon all your senses. If they build a metal barricade ahead, you will drill a hole with your teeth. If mountains need sculpting, you will do so with a needle. Never forget, wherever you are, you will rot the very foundation of Kufr and ignorance!
One day, if you see the walls around the Qur’an destroyed, you will rush to make your bones its stone, your meat its mortar, and your blood its water. You will construct around it castles of knowledge, wisdom, virtue, and manners. Castles require men on guard. However it happens, you will be on guard.
Once you read this letter, you will tell me “this is too long” just as Yunus Emre did once reading the Masnavi. Just as he summarized it all in:
“Wrapped in meat and bone,
I appeared as Yunus,”
you will ask what need is there to count all this in detail… You will tell me that just pronouncing “Be a student of the Qur’an!” would have been enough. You are right. For whomever enters the path of Islam knows that it is thinner than hair, sharper than sword. It is a path of heroes only.
I embrace you with my whole soul, kiss your eyes, and join your prayers. In ending this letter, I plead to Allah the Necessary One that we may meet Him under His contentment and that all my brothers who have fallen astray can achieve guidance as you have. Amin
Zübeyir Gündüzalp
Original:
Aziz Muhterem Kardeşim…
Mademki İslâm’ın her derdine razı olduğunu bildiriyorsun, bu müjdenle bize aşk ve şevk veriyorsun, o halde iyi dinle:
Vazifen: Dikenler arasında güller toplayacaksın. Ayağın çıplaktır, batacak. Elin açıktır, ısıracak. Buna sevineceksin!
Firavunlar kucağında büyüyen çocuk Mûsâ’ları safına alacaksın. Aldığın için dövecekler. Konuştuğun için zindana koyacaklar; sevineceksin!
Çöllere sürülürsen, kanınla ağaç yetiştireceksin. Kutuplara sürülürsen, vücut ısınla sebze yetiştireceksin. Yeşilliği sevmeyenler olacak. Yakacaklar, yıkacaklar. Sen bunu sabırla seyredeceksin!
Karanlık zindanlara atarlarsa, ışık; paslı vicdanları görürsen, ümit; imansız kalplere rastlarsan, Nur vereceksin. Sen verdiğin için, suç; sen getirdiğin için, ceza; sen konuştuğun için, mahkûm olacaksın. Ve buna şükredeceksin!
Anadan, yardan, serden ayrılacaksın. Candan, gönülden Kur’an’a sarılacaksın. Damla iken deniz, nefes iken tayfun olacaksın. Derdini yazmak için derini kâğıt, kanını mürekkep edeceksin. Kimse ile görüştürmezlerse, Mecnun olup çöllere düşeceksin. Leylâ arar gibi Nur arayanları bulacaksın. Bulamazsan üzülmeyeceksin!
Makamlar, servetler verirlerse, nefsini unutacaksın…
Yalan, iftira, çamur fırtınasına tutulursan, hissiyatını terk edeceksin… Önünde demirden set yaparlarsa, dişinle deleceksin. Dağları toptan oymak gerekirse, iğne ile oyacaksın. Unutma, nerede olursan ol, küfrün ve cehlin ta temelini çürüteceksin!
Bir gün, Kur’an etrafındaki surların yıkıldığını görürsen; hemen kemiklerini taş, etlerini harç, kanını da su edeceksin. Etrafına ilimden, irfandan, faziletten, ahlâktan kaleler dikeceksin. Kaleler, fedailer ister. Nasıl olsa sen de içinde fedai olacaksın.
Bu mektubu okuyunca, Mesnevi’yi okuyan Yunus Emre gibi “Uzun olmuş” diyeceksin. O’nun gibi ben olsa idim:
“Ete, kemiğe bürünürdüm.
Yunus diye görünürdüm”
derdim dediği gibi, sen de ne lüzum vardı uzun uzun saymaya… Kısaca “Kur’an talebesi olacaksın!” deseydin yeterdi, diyeceksin. Haklısın. Zira İslâm yoluna giren bilir ki, bu yol kıldan ince, kılıçtan keskindir. Her kişinin değil, er kişinin yoludur.
Seni bütün ruhu canımla kucaklar, gözlerinden öper, dualarına mukabele eder, Allah’ın rızası dairesinde buluşmak üzere mektubuma son verirken, dalâlete düşen din kardeşlerimin, kısa bir zamanda sizin gibi hidayete ermelerini Cenâb-ı Vâcibü’l-Vücûd olan Hazret-i Allah’tan niyaz eylerim. Âmin.
Zübeyir Gündüzalp