باسمه سبحانه وبه نستعين

اللهم صل وسلم وبارك على سيدنا محمد وعلى آله وأصحابه بعدد أوراق الأشجار وأمواج البحار وقطرات الأمطار

تسبح له السماوات السبع والأرض ومن فيهن وإن من شيء إلا يسبح بحمده ولكن لا تفقهون تسبيحهم إنه كان حليما غفورا

سلام الله ورحمته وبركاته عليكم وعلى إخوانكم ما دام الملوان وتعاقب العصران وما دام القمران واستقبال الفرقدان


Serdar kılıç

Welcome to my little corner


Atiyi karanlık görerek azmi bırakmak

By Mehmet Akif Ersoy

“O my sons! Go and search for Yusuf and his brother. And do not despair in the mercy of Allah, for no one despairs in Allah’s mercy except those with no faith.”
(Surah Yusuf, 87)

Seeing the future as grim and loss of purpose…
If a demise vilest exists then it can only be this

I would never believe even if the eyes attested:
That a man with Iman may die in such a way detested

O dead man walking, the two hands are to be utilized by mind
Do something… You have both the hands and the mind!

No feeling, motion or pain… are you in actuality a corpse?
This bewilders me… you never used to be like this

I don’t know why your resolve is so transitory?
Is it you yourself or your hope that is cowardly?

By believing the future grim you sit doing nothing
Discarding all agency and to despair you keep clinging!

If there is no light ahead, either from left or right
Find one sliver of light… don’t paralyze in fright

If the world is left lightless then create it yourself!
O numb man sitting immobile, get up and raise yourself!

While you have a right to life just as everyone here does
Where is your unending resolve as everyone else does?

Despair is a swamp murky, in it you are drowning
Cling to hope and you will see yourself rising!

Whoever lives does so by their hope and purpose
But despair chains down one’s soul and conscience

Chains upon the soul so cursed there is no breaking
Like a most feared murderer, despair isn’t ever seen smiling

Since for both despair and shirk, their depravity is equal,
Other than it there exists no evil more cursed, more awful

Never can such evil touch you, O Iman’s essence,
Nor can one be hopeless at The Guider’s merciful assurance

Never accept deterioration… Keep going… Never lose zeal
Even if you end up burning, don’t burn your sons as well!

Houses have turned into roosts, filled with owls hooting
Sounds of: “The nation is in danger… everything is sinking!”

But, not a single arm from this heap of millions crying
Reaches out and says “Let me at least cling to something…”

It is right that a nation without keeper should sink
If you keep after this nation then never will it sink

Stop crying, Shape up, the time left is hardly any
Get to work, these damages to repair are so many

If by crying rescue will be achieved then howl!
No, no! First break those chains collaring your zeal!

Never say “It’s over… there’s no point!” Never like this swear
O you deceased nation, never get trapped in despair

19 Rabi’ Al Akhir 1331
14 March 1329
(27 March 1913)

Original:

“Oğullarım: Gidiniz de Yûsuf’la kardeşini araştırınız, hem sakın Allah’in inâyetinden ümîdinizi kesmeyiniz; zîrâ, kâfirlerden başkası Allah’ın inâyetinden ümîdini kesmez.”
(Yûsuf, 87)

Âtîyi karanlık görerek azmi bırakmak…
Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.

Dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle:
Îmânı olan kimse gebermez bu ölümle:

Ey dipdiri meyyit! “İki el bir baş içindir”
Davransana… Eller de senin, baş da senindir!

His yok, hareket yok, acı yok… Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana… Sen böyle değildin.

Kurtulmaya azmin, niye bilmem ki, süreksiz?
Kendin mi senin, yoksa ümîdin mi yüreksiz?

Âtîyi karanlık görüvermekle apıştın!
Esbâbı elinden atarak ye’se yapıştın!

Karşında ziyâ yoksa, sağından, ya solundan,
Tek bir ışık olsun buluver… Kalma yolundan.

Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk!
Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!

Herkes gibi dünyâda henüz hakk-ı hayâtın
Varken, hani herkes gibi azminde sebâtın ?

Ye’s öyle bataktır ki: Düşersen boğulursun.
Ümmîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!

Azmiyle, ümîdiyle yaşar hep yaşayanlar;
Me’yûs olanın rûhunu, vicdânını bağlar

Lâ’netleme bir ukde-i hâtır ki: Çözülmez…
En korkulu cânî gibi ye’sin yüzü gülmez!

Mâdâm ki alçaklığı bir, ye’s ile şirkin ;
Mâdâm ki ondan daha mel’un, daha çirkin

Bîr seyyie yoktur sana; ey unsur-i îman,
Nevmîd olarak rahmet-i mev’ûd-i Hudâ’dan,

Hüsrâna rızâ verme… Çalış… Azmi bırakma;
Kendin yanacaksan bile, evlâdını yakma!

Evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş…
Seslerde: “Vatan tehlikedeymiş… Batıyormuş!”

Lâkin, hani, milyonları örten şu yığından,
Tek kol da “Yapışsam…” demiyor bir tarafından!

Sâhipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.

Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar…
Uğraş ki: Telâfi edecek bunca zarar var.

Feryâd ile kurtulması me’mûl ise haykır!
Yok, yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır!

“İş bitti… Sebâtın sonu yoktur!” deme, yılma.
Ey millet-i merhûme, sakın ye’se kapılma.

19 Rebîülâhir 1331
14 Mart 1329
(27 Mart 1913)